18 Ocak 2015 Pazar

Kaçan Fırsatlar Limited (İBBŞT)


'Kaçan Fırsatlar Limited', Çağan Irmak'ın, 'Kabuslar Evi' başlığı altında yazıp yönettiği, 2006 yılına ait, psikolojik gerilim türünde olan 13 seri filmden bir tanesi. Oyuncu kadrosunda ise; Levent Üzümcü, Bennu Yıldırımlar, Ali Düşenkalkar, Kutay Köktürk, Sevim Gelenbe ve Bilge Şen var. Filmi daha önce izlemiştim. Dün akşam tekrar izledim. İkinci izleyişim, senaryodan farklı anlamlar çıkarmamı sağladı. Filmdeki karakterler ve olay örgüsü İBBŞT'nı hatırlatırken, kurumun yöneticilerinin tutunduğu tavırlar aklımdan geçti.  

Filmi izleyenler bu yazıyı okuduktan sonra benzer noktaları göreceklerdir. İzlemeyenler için, elimden geldiğince 'açık' yazmaya çalışacağım. Fakat filmin bütününe değil, sadece benzer noktalara değineceğim. 

Baş karakterimize "O" diyelim ve başlayalım. O, büyük bir iş adamı. Her türlü çalışanı (şoförü, ofis elemanları, çaycı) O'ndan nefret ediyor. Çünkü kendisi, bütün iş ve ilişkilerini 'tatlı sert' bir yolla 'kulak çekerek' yürütüyor. Çaycı, her seferinde kahvesine tükürüyor fakat O, bu durumu bilmiyor.

Burada duralım. Tanıdık geldi değil mi? Yukarıdaki paragrafta iki benzerlik söz konusu. Birincisi zaten aşikâr. O'nun 'idare etme' yöntemi. Diğeri ise, habersiz tükürülen kahve. O, kurum içinde köstebek olduğunu söylüyor. Yani biri o kahveye tükürüyor ama kim olduğu belli değil. Sadece şüphe var. Ama o, kahveyi içmeye devam ediyor. Yani kendi kendini zehirliyor. Ne uğruna? Ayrıca köstebek, 'nefret' kısmını da onaylıyor. Demek ki seveni kadar sevmeyeni de var. Kulislerinden 'sevgi' taşan bir kurumun yöneticisi, bu nefreti almak için ne yapmış olabilir? (Filmdeki nefretin nedeni: 'muamele')

Devam edelim. O, bu şekilde davranmaya devam edip, kendi PR'ını düşündükçe, yeni bir iş fırsatlarını 'kaçırıyor' ve elindekileri kaybediyor. Tam bu esnada gazetede ve televizyonda 'Kaçan Fırsatlar Limited'in ilanı ile reklamını görüyor. Görüşmeye gittiğinde kurumun sahibi, ona kaçırdığı 3 fırsatı tekrar sunabileceğini, bunun için 3 adet çikolata alıp, dileğini tutuğu anda yemesini söylüyor. O, birinci çikolatayı yerken, Tuzla'da kaybettiği arazi ihalesini geri almayı, ikinci çikolatayı yerken bir Amerikan şirketi ile ortaklık yapmayı, üçüncü çikolatayı yerken de, geçmişinin silinmesini istiyor. (Not: Üçüncü çikolatanın yarısı yok)

Yine duralım ve benzerliklere bir bakalım. Öncelikle şunu söylemem gerekir ki, O'nun her isteği 'ben' merkezlidir. İlk iki isteği şirketi ile ilgili imiş gibi duruyor olsa da O, cebine girecek olanın derdindedir. Bizde ki O'ya, böyle bir fırsat verilse BENCE şunları dilerdi: 1) PR yüksek olsun, 2) Tiyatroyu tiyatrocular yönetsin, 3) Tarihe geçeyim. Görüldüğü üzre ilk iki istek kurumun menfaati içinmiş gibi algılanmaktadır. Lâkin 'ben' merkezlidir. Tiyatroyu yükseltmeye ve geliştirmeye yönelik bir adım değildir. Özellikle ikinci dilek (filmdekinin) İBBŞT'nun yabancı yönetmenler ile çalışma isteğine birebir uymaktadır.  

Ve üçüncü dilek. Biri geçmişini silerek unutulmak istiyor, diğeri geçmişi ile hatırlanıp tarih yazmak. Her ne kadar zıt dilekler olsalar da aslında birbirini tamamlıyorlar. Filmdeki O, bu dileğini canı ile ödüyor. Bu sayede otomatik olarak geçmişinden kurtuluyor. Bizim O, bu dileği için nasıl bir bedel ödeyecektir bilinmez fakat tarihe geçeceği kesindir. İyi mi yoksa kötü mü hatırlanacağının cevabı ise şüphesiz çikolatanın 'yarım' oluşunda saklıdır. Bizim O'nun hala, kayıp olan diğer yarıyı bulmak ve iyi bir biçimde iki parçayı tamamlayıp yeme şansı vardır. 

Filmde sık sık kullanılan bir cümle ile yazıyı bitirmek istiyorum. Şöyle diyor çikolataları sunan dilek bekçisi: "Siz sadece görmek istediğinizi görmüşsünüz." İBBŞT tamamen kendi içine bakmakta, dışarıdaki gözü içeriye sokmamakta direnmektedir. Dilek bekçisi, filmdeki O'yu öldürürken ilk olarak 'gözlerini' oyarak işe başlamıştır. Bilmem anlatabiliyor muyum?  

ÖNEMLİ NOTLAR: 

1) Tesadüftür ki filmin iki oyuncusu (L. Üzümcü ve B. Yıldırımlar) İBBŞT sanatçısı. 
2) "Kabuslar Evi" başlığı İBBŞT'nın seyirciye yaşattıkları ile doğru bir ada ulaşmıştır. 
3) Dilek bekçisinin niyeti kötüdür. Fakat O bunu anlayamamıştır. Bu nedenle hep 'verileni' almıştır. Verileni lezzetli bulmuş ve daha çok istemiştir. 
4) İBBŞT, tarihinde çok fırsat kaçırmıştır. Kaçırmaya da devam etmektedir. 
5) Filmdeki O, K.F.Limited'in reklamını her gördüğünde kendine zarar vermektedir. (Bir tarafını keserek) İBBŞT için de durum bundan farksızdır. O'nu kemiren, O'nun içindedir.

Filmin linki: 

https://www.youtube.com/watch?v=VPYN8apYyIM







EGE KÜÇÜKKİPER


15 Ocak 2015 Perşembe

Röportajın Adı: GSY (İBBŞT)


Bu yazı Seray Şahinler Demir'in, İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu ile yaptığı röportaj ile ilgilidir. 

Röportaj linki: 

http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=2524


1) 3-5 Eleştirmen demeniz bile eleştirmenleri yok saydığınızın bir göstergesidir. Unutulan eleştirmen Üstün Akmen değil de bir başkası olsa idi yine aranacak mıydı? Yoksa bir çifte standart durumumu söz konusu?

2) Öğrenciler daha evvel küsmemişti. Bu yönetimden evvel her gittiğim oyun talebe kaynıyordu. Bence şimdi küstüler. Salonun çoğunluğu 60 yaş ve üzeri seyircilerden oluşuyor. Her gösterimden haberim var. 

3) Klasik eser oynamadığınızın farkına varmanız güzel. Fakat seçtiğiniz oyunlardan birini bu sezon Tiyatro Pera'da oynuyor. (Kısasa Kısas) Ve oynayacakları haberini ben yazın öğrenmiştim. Aynı oyunu seçmek ne derece doğru? Hoş bir rekabet değil.

4) Hülya Karakaş'ın mektubu ironi kokmuyordu. Sizin kamuoyuna duyurduğunuz çeşitli mesajlarınız gibi 'açık' bir mektuptu. İroninin kelime anlamına bakmanızı rica ediyorum.

5) Oyun provasını görmek istediğinizde, yönetmenin ve oyuncuların 'direnmeleri' normal değil mi? 'Aç göster' zihniyeti size yakışmıyor. Direnişin kelime anlamının sizde çok başka yerlerde olduğunu görüyorum. 

6) "Cibali Karakolu" 40 prova yaptı diyorsunuz. 8 Ekim'de oyunun çıkması şart mıydı? Biraz daha bekleyemez miydi? 'Ben geldim yaptım'  mantığının doğurduğu sonuçlar ortada. 

7) "Kurum dışı iş kabul etmiyorlar" cümleniz röportajın 'topic' cümlesi konumunda. Tiyatroları teker teker ziyaret etmenizi diliyorum. 

8) Eski oyunlarla vedalaşmanız 'torpil' içeriyor. "Şark Dişçisi", "İstanbul Efendisi" yıllardır oynuyor. Hem de her ay. Yoksa bahsi geçen oyunların yönetmeninin Engin Alkan oluşu bu oyunları kaldırmanıza bir engel mi teşkil ediyor? Yöntemden kastınız PR mı?

9) Oyun seçimindeki 'otorite' Yiğit Sertdemir demişsiniz. Bu kadar kolay mı? Soytarı ile Cordelia ilişkisini çözemeyen bir otorite...

10) Protokolü azaltmışsınız. Bu iyi. Fakat engelliler için neden sadece Perşembe günü seçildi? Eskiden her gösterimde üstyazı uygulaması vardı. 

11) Sözlerinizden anladığım kadarıyla her oyuna 2 gala yapılıyor. Bu durum bende, seyirci gösterimlerini azaltıp kendi içinizde 'eğlendiğiniz' izlenimini bıraktı. 

12) 'Mağdur' edebiyatını son gaz devam ettirmişsiniz. Yedikule'den gelmeniz seyirciyi hiç ilgilendirmez. Yelpazeden kasıt bu olmamalı...

13) Ben 'onlardandım' (geçmiş zaman) sözünüz bir başka kutuplaştırma örneği. Şimdi kimlerdensiniz? Bu ifadenin ardında kulislerinizde 'sevgi' oluşu şüphe çekmez mi? 

14) 'Çatlak' sesler, siz düzeldiğiniz zaman susacak. Kurumun da 'dibi çatlak'. Çünkü kazanın dibi yamalı. Çıkan ses ortada ama duyan yok. Kulaklarınız tıkalı. Bu durumda eleştiriye kulak vermeniz de imkansız.

15) "Kadın İstasyonu" oyununu bilmemeniz çok ilginç. Son 10 yılda İBBŞT'nda kaç oyun izlediniz ve kaç oyun okudunuz? Bunu size 'Bertolt Brecht Külliyatı'nı (11 cilt) eksiksiz okumuş olan biri soruyor. 

16) Uyum süresinin 'geleneksel' olduğunu belirtiyorsunuz. Görüyorum ki siz hala uyum sağlayamamışsınız. Neyse süreniz uzun..

17) İşinize gelmeyen şeyleri 'aile içi' olarak değerlen- dirmişsiniz. Bu pek 'açık' değil. Tabii 'hakkınız' var. 

18) Bir yandan okul (aslında atölye) açıp diğer yandan yabancı yönetmen peşinde koşmak bence mantık dışı. Yönetmen yok diyorsunuz lakin olanı da istemiyorsunuz. (Bkz: Hülya Karakaş) Hep aynı kişilere oyun yönettirmek niye? 

19) Okul açmakla tarihe geçip geçmediğinizi, okul ve zaman gösterecek. Şimdiden konuşmak çok erken. Kendinizi 'tanrı' ilan etmek yakışık almaz. 

20) 70'e kadar oradayım lafınız inşallah şakadır. Düşünmek bile istemiyorum!

21)
 Tiyatro duraklama döneminde falan değildi. Siz başa geçince yükselme dönemine de geçmedi.

22)
 Kendi beynimi ancak ben kontrol ederim. Sizin 'kulak çekme'niz bana sökmez. 

23)
 Sizin için GSY sadece Muhsin Ertuğrul ve Gencay Gürün mü demektir? Diğerleri? Mazlum Kiper ve Ayşenil Şamlıoğlu dönemlerini inceleyin. 

24)
 Kerem Yılmazer sahnesi'nde 'konuk' tiyatrolar
oynayabiliyorsa, kurum oyunları da oynayabilir demektir. 

25) Tiyatro, seyirciyi mutlu etmekten ziyade, 'rahatsız'
etmelidir. 


NOT

Röportajı yapan şahıs oyun yazarı olan Pirandello'yu, 

teknik direktör Prandelli şeklinde yazarak büyük bir 

skandala imza atmıştır. Bir özür borçludur.

  


EGE KÜÇÜKKİPER